Ankara’ya ilk geldiğimde yurt çıkmamıştı. Tam 37 gün Keçiören’deki akrabalarımda kalmıştım. Akrabalar ne kadar kendi evimde hissetmem için çaba gösterse de ne kadar içten davransa da “yük olma” hissi o 37 gün boyunca beni hiç yalnız bırakmamıştı.
O 37 gün içinde defalarca Kurtuluş semtindeki Kredi Yurtlar Kurumu binasının önüne gidip yedek listelerdeki sıramı kontrol etmiştim.
Bu arada özel yurtlara göz atmıştım. Lüks semtlerdeki özel yurtların ücretleri, yanından geçilemez haldeydi. Zaten iki kardeş aynı anda farklı şehirlerde üniversiteye başlamıştık ve babam tek öğretmen maaşıyla ikimizi aynı anda okutmakta zorlanacaktı. Bir de özel yurt masrafı çıkarmak babama yapılabilecek en büyük zulüm olurdu.
“Daha ucuz yurtları Ulus civarında bulursunuz” demişti biri. Bir arkadaşımla o yurtları da dolaşmıştık. Ayakkabıların dışarıda çıkarıldığı, koridorlarında yeşil halılar olan, öğrencilerin takkeyle dolaştığı ilginç ilginç yurtlara bakmıştık. O ortamlarda kalamayacağımızı kısa sürede fark etmiştik. Zaten onların gözü de bizi tutmamıştı. Çoğu referans sormuş, referansımız olmadığını anlayınca muhatap dahi olmamıştı.
Bazıları Karslı olduğumu söylediğimizde soğuk yaklaşmıştı. “Alevi misiniz” diye soranlar olmuştu. Yine kısa sürede anladık ki o “ucuz” diye öğrenci yönlendirilen yurtların çoğu, tarikat ve cemaatlerin yurtlarıydı.
Nihayet, 6. haftada ismimin karşısında “Atatürk Öğrenci Yurdu” ifadesini gördüm. Yurt Cebeci semtindeydi ama ne okula uzaklığını, ne kaç otobüsle okula erişebileceğimi düşünmüştüm. Zira artık başımı sokabileceğim bir “yurt” vardı.
Bir arkadaşım arayıp, “Kızım İstanbul’da üniversite kazandı. Yurt arıyoruz. Özel yurt aylık 4500 lira istiyor. Ev kiraları en az 2500 lira. Öğretmen maaşıyla nasıl karşılayayım? Tanıdığın falan varsa bir devlet yurduna yerleştirelim” dediğinde o günleri anımsadım. O sarı jetonlu telefonların önünde avcum jeton dolu sıra bekleyip Kars’taki evimizi her aradığımda babamın “kaçıncı yedek olmuşsun” diye sorduğu günleri düşündüm.
Kızına yurt arayan arkadaşımla empati kurmam hiç zor olmadı.
Üstelik o arkadaşım, benden bu talepte bulunan ilk insan değildi. Telefonumda şu anda yurt için destek talebi içeren en az 20 mesaj var. Çevremdeki diğer gazetecilerden ve siyasetçilerden de benzer bilgiler alıyorum. Milletvekilleri bu aralar en çok yurt talebi aldıklarını anlatıyor.
Demek ki ülkede insanların hafife alınamayacak bir yurt sorunu var.
Bundan 34 yıl önce ben nasıl bir sorun yaşadıysam, bugünkü gençler de aynısını yaşıyor. AK Parti iktidarının 20. yılında, yatak sayısı 200 binden 720 bine çıksa da öğrencilerin “yurtsuz kalma” sorunu aynen – belki de artarak- devam ediyor.
Belli ki 1.5 yıllık uzaktan eğitim döneminde, önünde sonunda yüz yüze eğitimin başlayacağı, öğrencilerin okumak için yeniden üniversitelerin olduğu şehirlere akın edeceği gerçeği unutulmuş.
Belli ki hayat pahalılığı yüzünden, işsizlik yüzünden özel yurt ve ev kiralama yolunu seçenlerin sayısı çok azalmış. Bu da devlet yurtlarının yükünü artırmış.
İlgili bakanlık da üniversiteler açıldığında hazırlıksız yakalanılmış.
Ortada bir gerçek var: Şu anda binlerce veli, binlerce genç Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde başını sokacak bir yurt arıyor.
Hal böyleyken ilgili bakanın çıkıp “Verileri bilmeden farklı şekilde ortaya koyanlar, bildiği halde kötü niyetle istismar edenler, milletimizi kandırmaya çalışıyor” demesi gerçekten komik.
Sayın Bakan bilmeli ki çocuğuna yurt arayan veli, gerçeği zaten biliyor. Barınacak yer bulamadığı için okulu bırakmayı düşünen öğrenci, gerçeği zaten biliyor.
Kimse onları kandıramaz.
Sayın Bakan keşke siyaset yapmayı ya da muhalefet partilerine laf yetiştirmeyi bırakıp o gençlere umut verebilse, kalıcı çözüm bulunana dek geçici çözümler üretebilse. O gençlere başlarını sokabilecek bir “yurt” ayarlasa, velilerin endişelerini giderse.
Mesela kamu kurumlarının atıl bekleyen onlarca misafirhanesi var. Mesela, salgın döneminde kapısına kilit vuran oteller, pansiyonlar var. Onları yurtları ayarlanana dek gençlerin hizmetine sokabilse.
Ha bir de şu var: Kredi Yurtlar Kurumu, bir bakanlığın yatırımlar dairesine bırakılabilecek, işi sadece inşaatçılık gibi görülebilecek bir kurum değildir.
Kredi Yurtlar Kurumu derhal bütün enerjisini yurt sorununu çözmeye adamış, bütünlüklü stratejiler geliştirebilen özerk bir kuruma dönüştürülmelidir.
Yoksa sadece bugün değil, 34 yıl sonra da üniversiteli gençler aynı sorunu yaşar!