“ŞİÖ üyelerini bir araya getiren ortak payda nedir?” diye soracak olursanız insanın aklına çoğunun nükleer silahlara sahip olmaları ve demokrasiden pek haz etmemelerinden başka bir şey gelmiyor. Dünya’nın en iyi aşçısını getirseniz bu malzemeden bir helva yapamaz…
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) 26.Dönem Toplantısı,15-16 Eylül tarihlerinde Özbekistan’ın tarihi şehri Semerkant’ta yapıldı. Özbekistan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği zamanında, Orta Asya ülkeleri arasında en gelişmişiydi. Hatta Ruslar, o devirde SSCB’ye yapılan resmi ziyaretlerde, Moskova haricinde ikinci bir şehre gitmek isterseniz, sizi hep bir “show city” olarak gördükleri Taşkent’e yönlendirirdi.1986 yılında Turgut Özal’ın Gorbaçov’la görüşemediği meşhur ziyarette Moskova’dan sonra Bakü’ye gitmemize izin verilmeyince, programa Taşkent ve Semerkant dahil edilmişti.
Türkiye’nin rejim muhaliflerine kucak açma sevdası aslında, Arap baharından çok önce, Özbekistan ile başlıyor. Bu sevda Türk-Özbek ilişkilerinde Kerimov’lu bir 20 yılın kaybolmasına da neden oldu.
Yeni “great game” (Büyük oyun)
Güç dengesinin yeni merkezi sayılan Asya’da faaliyet gösteren uluslararası kuruluşların sayısı hızla artıyor. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) yanı sıra, Asya Uluslar Birliği (ASEAN), Güney Asya Bölgesel İşbirliği Teşkilatı(SAARC), Asya’da İşbirliği ve Güvenlik Arttırıcı Önlemler Konferansı (CICA), Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ), Türk Devletleri Konseyi (Kenek) bir çırpıda akla gelenler. Bunlara bir de geçen yıl kurulan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) ile halen üzerinde çalışılan Biden’ın önerdiği Hint-Pasifik Ekonomik çerçeveyi de ekleyebilirsiniz. Yukarıda sayılan örgütlerden birçoğu gerek üyelik, gerek faaliyet alanları itibariyle birbiriyle örtüşüyor. Bazıları sırf Doğu/Batı çekişmesinin sonucu olarak kurulmuş, kurdurulmuş .Bazıları bölgesel sahiplenmenin eseri. Bir anlamda Asya’daki “great game” yeniden sahnelenmeye başlıyor.
ŞİÖ nedir, ne değildir?
ŞİÖ 1996 yılında ‘Şanghay Beşlisi’ olarak bilinen beş benzemez tarafından kuruldu. Daha sonra Özbekistan, Hindistan, Pakistan ve son olarak da İran’ın iştirakiyle üye sayısı dokuza yükseldi. ŞİO, askeri bir ittifak değil. Asil, gözlemci ve diyalog ortağı olmak üzere diğer uluslararası örgütlerle pek uyuşmayan üç kategorili bir üyelik yapısı var.
Üye sayısının beşten dokuza çıkması, örgütün yapısını daha da karmaşık bir hale getirdi. Çin Rusya’nın Asya’daki en büyük rakibi, Hindistan’la sınır anlaşmazlığı var. Pakistan ve Hindistan Keşmir yüzünden bağımsızlıklarından bu yana üç kez savaştı, iki kez de savaşın eşiğinden döndü. Rusya’nın Kazakistan’dan toprak koparmak gibi gizli bir gündemi var, araları limoni. Tacikistan ile Kırgızistan arasındaki silahlı çatışmalar bir türlü dinmek bilmiyor. İran’ın tamamen farklı bir gündemi bulunuyor. Orta Asya Cumhuriyetleri İslami kökten dincilik ihraç edecek diye İran’dan öcü gibi korkuyorlar. ŞİÖ’nün aile fotoğrafında bir tek Taliban eksik. Bu üyeleri bir araya getiren “ortak payda nedir?” diye soracak olursanız insanın aklına çoğunun nükleer silahlara sahip olmaları ve demokrasiden pek haz etmemelerinden başka bir şey gelmiyor. Dünya’nın en iyi aşçısını getirseniz bu malzemeden bir helva yapamaz.
Türkiye ve ŞİÖ
Türkiye, 2013 yılında diyalog ortağı olduğu ŞİÖ’nün Özbekistan’daki toplantısına bu yıl ilk kez Cumhurbaşkanı düzeyinde katıldı. Medyada zirvenin içeriğinden çok Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın merkezinde yer aldığı bir yemek fotoğrafı yankı buldu. Aslında masadaki yiyecek ve içeceklerden, bu yemeğin ara öğün mü, kahvaltı mı, yoksa beş çayı mı olduğu pek anlaşılmıyor. Fotoğraftan seçilebildiği kadarıyla masalarda her çeşit meyve ve sebzeden tatlıya, pasta börekten kanepeye kadar yok yok. Tabii şampanya ve şarap ikramı da eksik edilmemiş. Fotoğraftan belli olmasa da mutlaka votka da vardır. Genellikle Sovyet Coğrafyasında gördüğümüz farklı bir kültürün menüsü olduğu her halinden belli.
Çok yönlü dış politikanın parçası olarak ŞİÖ
Dış politikanın çok yönlü yürütülmesine kimsenin itirazı olamaz. Yeter ki Türkiye’nin Tanzimat’tan bu yana yüzünü çevirdiği Batı ekseninden, güvenliğini dayandırdığı ittifaklardan, çağdaş demokratik değerlerden ve insan haklarından sapma olmasın. Deneyimli gazeteci Sedat Ergin’in geçen hafta sonundaki köşe yazısında dikkat çektiği gibi çok yönlülük Türk dış politikasının yabancı olduğu bir uygulama değil.1952 yılında girdiği NATO üyeliği, Rusya ile iyi ilişkiler yürütülmesine hiçbir zaman engel teşkil etmemiş. Avrupa Konseyi’ne kurucu üye olduğu gibi kararlarını Anayasasının elverdiği ölçüde uygulayacağı şerhiyle İslam Konferansı Örgütü’ne üye olmuş. AGİT’e Helsinki Nihai Senedi’nden bu yana katkıda bulunmuş Asya’da İşbirliği Güvenlik Arttırıcı Önlemler Konferansının kurucu belgesinin taslağını kaleme almış. Halen de, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ile Türk Devletleri Konseyi’nin sekretaryalarına ev sahipliği yapıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikili temasları
Semerkant’taki toplantının en büyük faydası Türkiye açısından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı ikili temaslar oldu. Fazla ilgi çekmemiş olmakla beraber, bu temasların en önemlisi belki de Erdoğan- (Hindistan Başbakanı) Modi görüşmesi. O beğenmediğimiz Modi, basının gözleri önünde, Putin’e “Telefonda da söylediğim gibi, günümüz çağı, savaş çağı değildir” demek cesaretini gösterebildi.
Uzun süredir Hindistan ile diyalog kesilmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Modi ile son olarak üç yıl önce yine bir uluslararası toplantı marjında Osaka’da görüşmüştü. Senelerdir İki ülke arasında üst düzey ziyaret gerçekleşmiyor. Hindistan gerek siyasi gerek ekonomik açıdan göz ardı edilebilecek bir ülke değil. Evet Hindistan’da fakirlik var, ama 400 milyonluk bir orta sınıf da var. Son olarak dünyanın ikinci büyük zengini Hindistan’dan çıktı. Umarım Erdoğan-Modi görüşmesi, Türkiye-Hindistan ilişkilerinde yeni bir devrin açılmasına vesile olur.