Eylül 2021’de her şey değişti.
“Faiz enflasyonun altında olmayacak” diyen Merkez Bankası Başkanı birden ağız değiştirdi. Ve “çekirdek enflasyona bakarım” diyerek fitili ateşledi.
24 Eylül itibariyle de beklenen faiz indirimlerine başlamış oldu.
Merkez Bankası 24 Eylül’de yüzde 19,00 olan politika faizini aralık ayında yüzde 14,00’e kadar indirdi. Ama faiz indirimi adeta sadece Merkez Bankasınca yapıldı.
Çünkü piyasada faizler düşmedi. Hatta faizler arttı.
Devletin borçlanma oranlarını gösteren tahvil faizleri yüzde 17,0 seviyelerinden yüzde 23,0-25,0 seviyelerine yükseldi.
Bankaların kullandırdığı faizlerde de düşüş yerine tersine faiz artışları yaşandı. Merkez Bankası verilerine göre ihtiyaç kredileri yüzde 23,1’den yüzde 28,2’ye çıkarken, tüketici kredilerinde de faizler yüzde 22,2’den yüzde 25,5’e çıktı.
Fakat bu oranlar resmi rakamlara yansımış olmasına karşılık, verilere yansımayan oranların çok daha sert olduğu dile getiriliyor.
Mevduat faizlerinde yüzde 23,0-26,0 aralığına oranların geldiği;
Kredi faizlerinde de yüzde 35,0-40,0 aralığında oranların işlendiği söyleniyor.
“Faiz sebep-enflasyon sonuç” teorisine göre faizler düşecek ve böylece enflasyonda düşen faizlerle gerileyecekti.
Oysa faizleri suni şekilde düşürmeye başladığımız eylül ayından bu yana düşen bir şey olmadı.
Faizlerin suni düşürülmesi sonucu dolar/TL kuru 8,30 seviyesinden 13,30 seviyesine yükseldi. Bu kur yükselişi maliyetleri ve maliyetlere bağlı fiyat artışlarını da beraberinde getirdi. Böylece yüzde 19,6 olan genel enflasyon aralık sonunda yüzde 30,0 seviyelerine çıktı. (Aralık sonu beklenen enflasyon yüzde 30,0)
Zaten İstanbul Ticaret Odası’nın açıkladığı İstanbul Geçinme Endeksi (enflasyonu) eylül ayında yüzde 19,8 seviyesinden aralık sonunda yüzde 34,2’ye yükselerek zam yağmurunun hızla arttığını ortaya koydu.
Suni faiz indirimi; önce kurları patlattı ardından zamları sürükledi artan enflasyon ve belirsizlik riski de kredilere yansıyarak kredi faizlerinin artmasına yol açtı.
Böylece ortaya koyulmuş olan teori adeta ne öngörüyorsa tam tersi tüm olumsuz sonuçları doğurmuş oldu.
Düşük faiz temeline dayalı Yeni Ekonomi Modeli (YEM), temel olarak düşük faiz ile ifade ediliyordu.
Üretim-Yatırım-İhracat ve İstihdam olarak ifade edilen modele göre, faizler düşecek ve yatırımlar artacaktı.
Oysa bugün ticari kredi faizlerinde de faiz indirim sürecinde artışlar yaşanıyor. Kısaca Merkez Bankası faiz indiriyor ama üretim-yatırım için kullanılan kredi faizleri ise artmaya devam ediyor.
Geriye bir tek ihracat için rekabetçi kur dedikleri yüksek kur kalıyor. Onun da kontrolü kaybedildiği için TL mevduatları bile dolara endekslenerek önlem alınmaya çalışılıyor.
TEORİ ÇÖKTÜ
Faiz sebep-enflasyon sonuç teorisi aslında tüm sonuçlar itibari ile çökmüş ve tam tersi sonuçlar ortaya çıkartmış oldu.
Bugün Merkez Bankası bile yüzde 14,0 faizle bankalara para verirken, diğer kapıdan Devletin Hazinesi bankalardan yüzde 22,7’den borçlanmak durumunda kalmıştır.
Oysa daha eylül ayında Merkez Bankası faizleri yüzde 19,0 seviyesindeyken, Hazine yüzde 17,0 seviyelerinden borçlanabiliyordu.
Bir önceki Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal göreve geldiğinde ve görevi bırakırken uzun vadeli tahvil faizleri yüzde 13,0 seviyesinden işlem görüyordu. Kısa vadede faiz artışına rağmen uzun vadede faizlerin hızla düşmesi beklendiği için, MB’nin faiz artışı tahvil faizlerine olumlu yansımıştı. (Bugün ise tam tersi)
Mart ayında Naci Ağbal’ın görevden alınması sonrasında Türkiye’nin 10 yıllık tahvil faizleri bir anda yüzde 13,0 bandından yüzde 17,0 bandına yükselmiş ve ardından MB’nin suni faiz indirim sürecinde bir sıçrama daha yaparak yüzde 25,0’lere kadar çıkmıştır.
Veriler gösteriyor ki, suni faiz indirim hamleleri asıl yıkıcı etkiyi orta-uzun vadede daha yüksek göstermiş ve faizler iki katına yakın artış göstermiştir.
FİYAT YOK!
Merkez Bankası’nın uygulamaya aldığı ‘düşük faiz’ politikası piyasada faizleri yükselttiği gibi asıl sorun olarak kurları yükseltmiştir.
Faiz ve kur yükselişi de beraberinde hızla artan fiyatlar ve yüksek enflasyona yol açmıştır.
Ama asıl büyük tehlike henüz verilere yansımadı.
Kur artış ve azalışının hızı piyasada fiyatlandırma zeminini bozmuş ve ticareti olumsuz etkilemeye başlamıştır. Ticaretin sekteye uğradığı yerde üretim ve devamında da yatırımın sekteye uğrayacağı kesindir.
Artık bize sadece bu sonucun verilere yansımasını beklemek kalıyor.
NAKİT YOKSA İŞ YOK
Belirsizlik ve hızlı oynaklık bugün ekonomide vadeli işlemleri askıya alarak ticarette en büyük aksamaya yol açıyor.
Vadeli işlemlerin askıya alınması, alış-verişin peşin paraya dönmesi bir bakıma belirsizliğin maliyeti olarak bizlere yansıyor.
Bugün-yarın karşımıza çıkan ve çıkacak en büyük sorunlardan biri de bu yeni düzen olacaktır.
Faiz sebep-enflasyon sonuç diye çıkılan yolda; suni faiz politikası ekonomideki bütün büyük dengeleri yıkan bir süreç oluşturmuştur.
Sadece elektrik fiyatlarına yapılan yüzde 127 zam bile bize acı gerçeği gösteriyor ama anlamak ne çare…
Bugün köprülerden akaryakıta, elektrikten doğalgaza yapılan zam yağmuru; yarın diğer ürünlere de yansıyarak devam edecektir.
Kısaca FAİZ SEBEBİ ile ZAM YAĞMURU sonucunu hep beraber yaşıyoruz.