2001’e doğru

Bu ekonomik kurtuluş savaşı meselesi kafama takıldı bir kere.

Dün sordum, “Kim bu işgalciler, ekonomimizi kimden kurtarıyoruz” diye bir yanıt gelmedi.

Ama döviz kurları yükselmeye devam etti.

Dün son olarak baktığımda euro 15’e, pound 17’ye dayanmıştı ki, asabım bozulmasın diye bakmaktan vazgeçtim.

Her gün bir önceki günden değil, artık her saat başı bir önceki saatten daha fakiriz.

Peki düşman kim?

Kim oynuyor Türk lirasının şerefi ve haysiyeti ile?

Aslında kimsenin bir şey yaptığı yok.

Türkiye’de dövizle oynayacak, parayı alıp kaçacak bir yabancı falan kalmamış.

Sadece Türkiye yeniden “dolarize” olmuş.

2001 yılına geri dönüyoruz.

2001 yılında Türk vatandaşlarının Türkiye’yi yönetenlere ve Türk lirasına güveni kalmadığı için herkes parasını dolara yatırmıştı.

2001 yılında Türkiye’deki toplam mevduatın yüzde 61’i dolar cinsinden olmuştu.

Bu Cumhuriyet tarihinin de rekoruydu.

Şu anda yine 2001 pozisyonuna yaklaşmışız.

Bugün itibarıyla Türk vatandaşı gerçek kişilerin toplam mevduatının yüzde 58’si dolarda.

Oysa 2011 yılında TL’ye güven yüksekken bu oran yüzde 27’ye gerilemişti.

Sonra yavaş yavaş arttı. 2013’te yüzde 29’a, 2018’de yüzde 40’a, 2020’de yüzde 51’e ve şimdi de yüzde 58’ye çıktı.

Türk halkı ekonomi yönetimine artık güvenmediği için, parasını dolara yatırmış.

Bankalarda gerçek kişilere ait toplam 143 milyar 700 milyon dolarlık mevduat var.

Şirketlerin ise 91,5 milyar doları bulunuyor bankalarda.

Hani savaş mavaş diyorlar ya, ortada öyle bir taarruz falan da yok aslında.

Yılbaşından beri bu miktar az bir artışla hemen hemen sabit duruyor.

Millet dolara yatmış bekliyor. Para bulursa yine dolar alıyor.

Anlayacağınız ortada yabancı düşman falan yok.

Dolarların tamamı bizim vatandaşlarda.

Düşman diye lanse edilenler aslında kimi birkaç yüz, kimi birkaç bin, kimi ise birkaç milyon dolarını dövize yatırıp kendini ekonomi yönetimine karşı korumaya alan sıradan Türk vatandaşları.

Yüzde 30’u hala AK Parti’ye oy vereceğini söyleyen insanlarımız.

Bir savaş var ise eğer burada düşman ya vatandaşlar ya da yel değirmenleri.

G 20’den de düştük

Maaşımızı dolarla almıyoruz ama bir ülkenin zenginliği dolarla hesaplanıyor ve artık ne yazık ki, ekonomik olarak G 20 yani dünyanın en büyük 20 ekonomisi içinde değiliz.

Türkiye 2000 yılında dünyanın en büyük 17. ekonomisi idi.

Ardından 2001 krizi geldi.

Kurlardaki hızlı artış milli paramızı öyle bir vurdu ki, gayri safi yurt içi hasılanın dolar karşılığı hızla düştü.

2 yıl içinde 8 sıra gerileyerek 25’inciliğe düştük.

Dönemin hükümeti hızla önlemler aldı, Merkez Bankası bağımsızlaştırıldı, BDDK gibi özerk kurumlar oluşturuldu.

Ama yine de sert düşüş siyaseti alt üst etti ve o günkü parlamentonun tamamını parlamento dışı bırakan bir seçim yaşandı.

Alınan önlemlerin ve özerkleşen ekonomi bürokrasisinin kaymağını yeni iktidar yedi.

Ancak şimdi bir kez daha pek çok açıdan 2001 krizine benzer bir durum yaşıyoruz.

Ve dün kurların hızla yükselişi ve Türk lirasının siyasi konuşmaların da etkisiyle hızla değer kaybetmesi sonucunda Türkiye’nin ekonomik büyüklüğü hızla geriledi.

Dün piyasalarda oluşan kura göre Türkiye’nin GSYİH büyüklüğü dolar bazında yaklaşık 450 milyar dolara geriledi.

Ve Türkiye bir kez daha en büyük 20 ekonomiden biri olmaktan uzaklaştı.

2001’den bugünün farkı ise o günkü ekonomi yönetiminin hatadan dönme ya da en azından bu işten nasıl çıkarız hesabı yapma arzusu idi.

Bugün eksik olan ise tam da bu.

  1. doz izlenimleri

Önceki gün 3. doz Biontech aşımı da oldum.

  1. dozu Mayıs ortasında olmuştum.

6 ayı doldurunca 3’üncüyü de oldum. Aşı için randevu alıp hastaneye gittiğimde şaşırdım.

Benden başka aşı olmaya gelen tek bir Allah’ın kulu yoktu.

Bir kişiye aşı açmazlar diye düşündüm ama daha erken saatlerde birkaç kişi daha gelmiş olduğu için ben de aşımı olabildim.

Hastanede sağlık görevlileri ile sohbetimde aşı sayesinde Covid servislerinde büyük bir rahatlama olduğunu, yatan hasta ve yoğun bakım hasta sayılarında büyük düşüş yaşandığını, yoğun bakıma yatan 2 doz Biontech’li hasta olmadığını da öğrendim.

İlk iki doz aşımda herhangi bir yan etkiye maruz kalmamıştım.

Sadece aşının yapıldığı sol omuzum birkaç ay boyunca hafiften ağrımıştı.

Bunun da oldukça yaygın bir yan etki olduğunu söylediler.

  1. dozdan sonra da önemli bir yan etki hissetmedim.

Hafif bir eklem ağrısı ve aşıya bağlı olduğunu umduğum hafif bir sersemlik dışında bir sorunum olmadı.

Bugün ise tamamen iyiyim.

  1. doza ilginin çok düşük olduğunu ve 2 doz Biontech aşısı yaptıranların büyük bölümünün 3. doz için randevu almadığını da öğrendim.

Eğer aşı olmayı planlıyorsanız, benden size tavsiye 3. doz Biontech’lerinizi bir an önce olun.

Sonra onu da ararsınız.

Online ticaret ve çevre

Online ticaret acaba çevreye ne kadar zararlı ya da israfı ne kadar arttırıyor.

Bu soruyu epeydir kendi kendime soruyorum.

Çünkü pandeminin başından beri bizim evde giderek daha fazla miktarda online sipariş veriliyor ve durumu gözlemledikçe bayağı bir sıkılıyorum.

Bir ufacık sipariş için, kutu içinde kutu, üstünde kat kat plastik.

Normalde bir dükkandan alsanız değil poşet, gömlek cebinize koyacağınız bir minik şey için, koca koca paketler.

Dün en sonunda dayanamayıp gelen ürünleri ve paketleri tarttım.

Biri 13 diğeri 8 gramlık iki ürün için, biri 160 diğeri 190 gramlık iki paket.

Ürün plastiğe sarılıp içine aynı üründen en az 30 tanenin sığacağı koca bir mukavva kutuya konmuş, mukavva kutu tekrar kat kat plastiğe sarılmış.

Aynı online sistemden sipariş verildiği halde, her ikisi de ayrı ayrı aynı şekilde paketlenmiş.

Ve dahası ikisi iki ayrı kurye tarafından getirilmiş.

Her biri için ayrı ayrı motosiklet çalışmış, ayrı ayrı benzin yakılmış.

Çok açık ki, online ticaret denilen şey, insanoğlunun karbon ayak izinin büyümesine, genişlemesine büyük katkıda bulunuyor.

Çok basit bir ürün, çok komplike bir teslimat ve paketleme zincirine dahil edilerek çevreye son derece zararlı bir sisteme dönüşüyor.

Bu haliyle sürdürülmesinin dünyaya bir faydası olduğunu zannetmiyorum.

Bugün Öğretmenler Günü

Check Also

Without Assad, Syria Will Fall Apart – OpEd

As President Bashar al-Assad flees Syria, neocons and Zionists celebrate throughout the world, while those …